Tüm dünya acı
çekiyor. Her kes bir-birinden şikayetlenir çektiği acılardan dolayı. Ben
senden, sen ondan, o başkasından. Zincirvari bir halga gibi şikayetlenerek
gidiyoruz. Kimse de dönüb kendini
sorgulamıyor : “Neden üzüldüm? Asıl nedeni ne? Neden başkasını suçluyorum?
Üzülmemde benim payıma düşen ne?”. Bu soruları unutmuşuz. Unutmuşuz diyorum da,
yanlış anlamayın, yani kendimize sormayı unutmuşuz.
Ama biri bize
sorsun “seni kim üzdü?”. Aliden başlarız, Veliye kadar hepsinin tek-tek ismini
sayarız karşımızdekine. “Nasıl üzdü?” sorsa da dünyanın tüm suçlarını yükleriz
o Alilerin, Velilerin üzerine. Hatta bir az sabırlı insan olursa önümüzde belki
“o benim katilim” de diye biliriz düşünürüm.
Birde aksine
düşünelim. Biri gelib bize direk “kendini sen üzdün, kendine bu kadar acını
yaşadan da sensin, başkasını suçlama” derse heyy Allahım heyy..İdam cezası verme
hükmü elimizde olursa kesin o insanı idam etdiririz.
Kendimize
dönüb bakma, hesap sorma zamanımız gelmedi mi..? Geldi de geçiyor bile. Ama ya
anlamıyoruz, ya anlamak istemiyoruz, ya da “yarınlar”a erteliyoruz.
Haksızmıyım?
Bu defa gelin
bir yeni sabahımızda.. yok... hatta sabahı beklemeyin derim, yeni saatimizde
kendimize hesap soralım. Tüm acılarımızı önümüze dökelim ve tek-tek hepsini
gözden geçirelim. Öyle suçları Ahmetlerin, Mehmetlerin üzerine dökmekle yok.
Doğruca, dürüstce kendimize hesap soralım. Ahmetlere de, Mehmetlere de, Alilere
de , Velilere de bizi üzmelerine izin verenin kendimiz olduğunu itiraf edelim.
Biz istemedikce ve biz izin vermedikçe kimsenin bizi üze bilmeyeceği bir gerçek
olarak yüzümüze vurulan acı darbe. Bu darbeden dökülen göz yaşlarınızı silerek
bir daha kimsenin sizi üzmesine izin vermemeniz dileğimle kucak dolusu
sevgiler..
P.S. Türkiyenin "Hür" gazetesi için yazılmış ve ilk defa orda yayınlanmışdır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder